Yeniden Kelimesinin İnşaası Üzerine Nişasta ve Biraz Un

IMG_4490.JPG

Acıktım.

Karnımı doyurmak için

Yüzlerce hamle yaptım,

Dünyanın hamallığına

Soyundum, uyandım.

Sırtımda binlerce tonluk

Bir yük vardı, taşıması acı veriyordu,

Uyandım.

Belki orada öldüm,

Burada doğdum,

Belki de böyle olmalıydı, inandım.

Dünya da öldü bence,

Sonra yeniden doğdu biliyorum,

Her şey geçmişte kaldı,

Sadece ben biliyorum.

Önceleri bir harabeydi

Bu ıssız kepazelik.

Yeniden noktası virgülüne

İnşa ettiler bu düzeni.

Başka açıklaması olamaz

Bu acıklı filmin.

Kapıda bıraktılar binlerce garibi,

Belki de unuttular.

Zaman zarflarından

İmla hatasında yüzen

Mektuplar çıktı, içeri almayın

Dedi özet olarak,

Makamlara inandılar, almadılar.

Dışarıda kaldım.

Beni içeri almadılar.

Garip buldukları herkesi

Issız bir saat ortasında

Kaderiyle baş başa bıraktılar.

Onlar öldüler, belki de

Yeniden doğmak için sıradalar,

Ben henüz hayattayım.

Üzgünüm. Zaten nefes almaktan umudu kesmiştim,

Beni hayata bağlayan

Bu oksijen bağımlılığından

Kurtulmaktı, olmadı.

Bugün ölemedim,

Ama yarın öleceğim.

Herkes her gece, gece yarısında ölecek,

Geriye sadece yarım kalan

Dönüşüm fikirleri kalacak.

Şimdi beklemek felaketiyle yüzleşmekte olan

Her bir sabit sayıdan dönüşüm adına cümleler

Duymak ister kulaklarım.

En güzel cümleyi alemlerin en zamansızından duymaksa şimdi…

Şimdi dünyadaki

En resmi makam olan

Rüyalar alemi denetleme kurulundan bir telgraf aldım.

Uyandım.

Harabelerden kendime fonksiyonlar seçtim,

Yanıldım. Bütün haberlerde ismimi duydum,

Ağladım. Evet.

Çok ağladım.

Ben restorasyon fikirlerimle

Kepazelik örneği olarak ilk sıraya yerleşmişim.

Üstelik haber vermeden

Yüz üzerinden bir not vererek karar kılmışlar,

En yüksek not benimki.

Seksen yedi almışım.

Neden yüz alamadığımı sorguluyorum,

Yakarışım bundan.

Haberler bas bas bağırıyor adımı,

Harabelerde yankı, gariplerde tepki.

Ben en ünlü fikirlerin yüzdüğü

Onlarca kitaptan aldım yüzümü.

Kim ne görmek isterse onu gösterdim, özünü.

Şimdi bir günah keçisi lazımdı, müteahhitlere.

İmzamın altında olduğu her zarafet örneği sözleşmeden

Çıkan keskin dişlere geçti boğazım.

Ben öldüm, belki de yenildim.

Acıktım.

Her kurabiye yaptığında annem,

Senin ismini sayıkladım.

Kulaklardan zihinlere

Nasıl bir his verdiğini

Test ettim, oyalandım.

Uyandım,

Bakkal da yakında üstüne,

İstekleri yerine getirmek için sabırsızdım,

Liste var elimde;

-Un

-Yağ

-Nişasta

-Şeker

Kapının önündeydim.

Bakkaldan içeri daldım,

Pek derin değildi,

Kepçenin bıçakları,

Vitrininden mallarını çalamadım.

Kayboldum,

Zamanda sıçradım,

Az önce olduğum yerde

Az önceki ben vardı,

Oraya sıçradım,

Kendimi öldürdüm sandım

Bir nevi başarısız bir yeniden inşa girişimiyle

Sonlandım.

Alarmı kapat artık,

Uyandım.

Kişilik Parametrelerinde Deprem Etkisi

IMG_0922.JPG

Kendinden emin bütün kişilik inşatlarında

konum zaman çizelgesi ve yapılacak işler listesi.

Kaygan zaman, her detayı planlanmış uzun ömürlü hayallerim.

Bir oğulum. Çizdiğin, ortaya getirdiğin.

Temeli kazık, cepheleri pastan biraz yanık.

En etkili yankıların kaynağından beslenmeli

zaruri hallerde kalmış diriliğim. Erilliğim, dişliliğim.

Bir kadınım. Sevdiğinden kopardığın.

Belli etmemeliyim yokluk hissini

zeminimden aldığım darbelere.

Çünkü şimdi ona karşı tepki oluşturan

her etkiden yasa rijitliği beklemekte şimdi cebirimdeki devinim.

Oysa ne mukavimim, ne de göç etmekte kavimlerim.

Ben bir hiçim. Hiçbir şey söylemeye yeltenmediğin.

Eğer her kesinliğin içinde bir hava boşluğu varsa

göstermeli donatılarından bu zelil durumu kirişlerim.

Burulmuş heveslerinden harikalar yaratmalı dizilişlerim.

Bilindik koridorlardan muntazam mekanlara geçmeli zahmet etmelerim.

Ben çizgiyim. Masalarda çürüdüm, verilmedi diye rüşvetim.

Ah bu detaylar, zamane duvarcıları. İp iskelesinde astılar hatıralarımı.

Bilindik dertlerden koyulmuş isimleri, her biri adi paravanlarla bölünmüş hücrelerimin.

Ben devinim. Bu devrin adımı değilim.

Hali hazırları gelmeli önüme belkilerimin.

Ne olur artık kabul edin. Esin, gürleyin.

Bana nefretlerinizden bahsedin.

Hayatı yaşanmamış bu çarpık bilinmişliğe bahşedin.

Bir kere benliğinizin dengesinden dışarıda seyredin.

Evinizmiş gibi hissedin.

Kahvenizi alın, dinlenin.

Tavsiyelere uyun.

Geniş alanlarda sevişin.

Sıvasız duvarlarınızdan düzen taleplerinizi törpüleyin.

Belki inşaatınızdan çıkmalı, inşaanıza gelmeli.

Yinede zemininizdeki yalıtımları sevin.

Su evinizi çürütsün, siz bir bardak için insanlığı katledin.

Bu yüzden üzülmeyin. Ağaçları kesin, kız çocuklarınızı toprağa defnedin.

Sonuçta siyah altın zemini, aldığın derslerin.

Jenerik dertlerden Kennedy kaderi seçin.

Herhangi bir yolda seyrederken üstü açık bir arabada

barışı veya savaşı seyretmeyi reddedin.

Ne yazgı ölüm, ne senin. Yorgun argın dertlerle eve gelin,

dertlilerle evlenin, ah şu zemin.

Ben Zemin.

İndirse suratıma yumruğu,

tutulsa artık verdiği yemin.

Var olmadan yok olma derdinde her bir birim.

Ne rezil bir bilim. Bina bilgisinden azade kişiliğim.

En sevdiğin benim. Bilirkişi dertlerim. Hemzemin.

Zemin. Kendinden emin. Bu Benim. Evet. Eminim.

Ruhu Çekmeye Çalışıyor, Tetik Basınca

IMG_0750.JPG

Yorgunluğundan bahsetmek istemiyor,

yalnızlığından konu açılsın istemiyor.

Sevdiğini görüyor, söylüyor,

herkesten biraz anlayış dileniyor.

Büyük harflerle kurulmuş her cümleyi

dilinden susturucuyla çıkarıyor.

Kiminin kalbine, kiminin beynine

nişan alıyor. Vuramıyor.

 

Kelimeler nereden geliyor?

Şaşırıyor. 29 harften bu kadar anlam nasıl türetilir,

bu kadar kombinasyon nasıl anlamlı hale getirilir,

nasıl bazı kombinasyonlar diğerleriyle bir araya geldiğinde

birkaç farklı anlama gelebilir?

Ruhu mu bu sözlük silahını kullanıyor,

beyni mi ruhunu? Anlayamıyor.

Dünyada yaşamak diye bir şey varsa tarif edin de bilsin.

Ben bilmiyorum.

Dizdiği bütün harfleri arka arkaya ateşe veriyor da

alevinden ısınamıyor.

Isı da yok zaten, bunları nasıl düşünebiliyor?

Farkında değil ne yapıyor, ne yazıyor,

nereye doğru koşuyor,

hangi harflerin birbiriyle düellosundan doğan

kelimelerle koşması gerektiğine karar veriyor?

Soru eklerini insanı yormak üzere tasarlamış dilbilimciler.

Bu hainliğe katlanamıyor.

Her kombinasyonun köklerine kibrit suyu dökmekle

geçse ömrü, dışlansa etrafındaki bütün beyin tecavüzcülerinden,

eleştiri diye bir batağa düşse, hiçbir şeyden memnun olmasa

yeniden başlar bu savaş. Hem de daha bilinçli bir savaş.

Kazananın olmadığının farkında olarak,

vakit kaybı olduğunu bilerek.

Ne acımasız bir hergele şu zaman.

Geçmese, dursa da dövüşü bitse.

Tam da ruhunu dilimden fırlatacakken

silahı tutukluk yapsa.

Ne güzel olur böyle ölse.

Ölse de yenilse.

Doğmak Mezardan Çıkmaktı, Yanlış Anlayışlarımızın Azabını Ömür Boyu Çektik

Binlerce hayat içinde binlerce hata sürdüm gözlerimin altına sürme diye.

Devrildim de devrim değildi ismim, çok güldüm.

Çok ağladım, evrildim.

Bilincimi kaybettim, sağa sola çarpa çarpa yürüdüm.

Yolumdaki canavarlara son günüme kadar direndim.

Artık bazı adımlarımdan emin değilim.

Adım emin değil,

alın yazım evin değil.

Çokça rezil,

çokça eril,

biraz değil fikrim

çok zelil.

Yalnızlığımı nereden attılar bu gökyüzüne,

hangi rüzgar getirdi intihar mektubumu ayağımın dibine?

Bu içimdeki çirkinlik hanginizin elinde?

Yüzüm yanıklar içinde, zikrim dağıldı, kelimelerim yüz ton.

Ağırlıklar tenimde.

Küf kusuyorum,

kan terliyorum,

ruhumu alıyorlar damarlarımdan

tahlil yapacağız diye.

Beni hanginiz öldürdü söyleyin de bileyim.

Cesedim kokmadan katilimi bulayım,

lütfen söyleyin,

bakın zebaniler bekliyor ayaklarımın dibinde.

Siz de görüyorsunuz değil mi?

Şimdi tekil dertlerim kimin tekelinde.

Lütfen beni biri bulsun,

bir ormana attılar beni,

ellerim bağlı,

hareketsizim,

yatıyorum.

İçim karanlık.

Omurgamın üzerinden tanıdık sesler geliyor,

bağırıyorum;

-SESİMİ DUYAN YOK MU!