Bahis 3

$RF1X1EU.JPG

Sahtesin, belli!

Yüzünde renk yok

Verdiğin kitap, aslında yok

Kokusu yok

Başımı göğsüne yaslıyorum

Ayin yok

Kalp atışı yok

Yaşıyorum diye yalan söylüyorsun

Sigaran yok, müzik yok

Kendine gel!

Burada yalnızsın, iz yok, gölgen

Yok!

Bir dakika’

Galiba opera bitti

Uyanıyorum!

Bahis 2

IMG_9688.JPG

Şimdi atar damarında olması gereken kan kağıdımda

Bu kutlu bir yalnızlık

Kurbağa sesleriyle dibe doğru batıyorum

Bir diken gibiyim, ellerine batıyorum

Nabzını kontrol ettim

Normalin altında

Seni bir kağıt kesiği öldürecek

İnanabiliyor musun?

Yalansa tüm bunlar

Bitir bu acıyı

Benim en büyük yanlışım

Seni kandırabileceğimi sanmak

Vücudundan arta kalanlar beni boğmaya çalışıyor.

Korkuyorum…

Karantina

IMG_1075.JPG

Hiç

Hiç, sessizlik

Yanlış yerdeyim

Yanlış yazıldım yarına

Bir ben vardı dün

Unuttum

İçimdeki gün, geceye dönüştü

Artık sizi göremiyorum

Harabe bir evin köşesinde

Çöpe atılmış bir yatakta izliyorum gökyüzünü

Karar veriyorum

Ben artık

Yazıldığım tüm ölümsüz eserlerden siliniyorum

Tutmayın elimden

Çünkü başka bir dünyaya alışmaya çalışıyorum

Dokunmayın

Ben

Buradan çok uzakta

Yaşamak ağrısını dindirecek bir ağrı kesici arıyorum

Bahis 1

IMG_8902.JPG

Karşımda! Görüyorum.

Masada üç çeşit kitap kokusu

Dışarda koşturan insanlar

Bir metro istasyonu

Topuklu giyen kadınlardan korkuyorum

Sesleri kalp atışı gibi

Ben yaşamıyorum

Kokain yalnızlığı, burun akıntısı

Evin her köşesi yalan

Şimdi ölüm kadar yalnızım

Seni kandırdım, seni sevmiyorum

Ölü dostlarımın mektuplarını

Yastığımın altında saklıyorum

Bu Şehir 2

IMG_8456.JPG

Güneşli bir günün akşamındasın.

Yanlış yerde doğru zamandasın.

Değişime inanır mısın?

Sen geç mi kaldın? Ne bu yüzündeki ifade?

Ben çok değiştim. Sen hala aynı gibisin.

Aşkın yorgunluğu çökmüş üstüne. Belli.

Kamufle olmayı öğrendin mi?

Burada oturarak görünmediğini mi zannediyorsun?

Özledim diyorsun. Yalan.

Bir siz biliyorsunuz sanki kaçmayı.

Özlem fırsatını bulduğunda kavuşmak içindir.

Çık artık saklandığın yerden.

Geç kalma artık, tam zamanında orada ol.

Aç müziğin sesini git seni nereye götürüyorsa.

Değişebilirsin. Kalbin sana oyun oynuyor.

Tek kelime daha etme.

Yanılmaktan korkma.

Herkes yanılabilir.

Sevme kendinden çok kimseyi.

Ama sadece sen yoksun dünyada.

Paylaş içinden geçenleri.

Biraz tutarsız gibisin.

İkimizde nereden geldiğini biliyoruz.

Korkularımızdan?

Daha iyi olmam için, canımı yakmana gerek yok.

İçimde Yanan Biri – Domenico

Nostalgia.jpg

İçimde hangi atam konuşuyor?

Hem aklımı hem de bedenimi aynı anda terk edemem.

Bu yüzden tek kişi olamıyorum.

Kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.

Büyük ustalardan fazla kalmadı.

Zamanımızın gerçek kötülüğü budur.

Kalbin yolları gölgelerle örtülmüş.

Faydasız görünen seslere kulak vermeliyiz.

Okul duvarları, asfalt ve refah reklamlarının, uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere, böceklerin vızıltıları gibi girmeli.

Her birimizin gözlerini ve kulaklarını, büyük bir rüyanın başlangıcı olacak şeylerle doldurmalıyız.

İçimizden biri piramitleri yapacağımızı haykırmalı!

Yapmamamızın bir önemi yok, o arzuyu beslemeliyiz ve ruhun köşelerini esnetmeliyiz sınırsız bir çarşaf gibi.

Dünyanın ilerlemesini istiyorsanız el ele vermeliyiz.

Sözüm ona sağlıklıları, sözüm ona hastaların arasına karıştırmalıyız.

Siz! sağlıklı olanlar, sağlığınız neye yarar?

İnsanoğlunun gözleri, içine daldığımız çukura bakıyor.

Özgürlük faydasızdır.

Eğer gözlerimizin içine bakmaya, yemeye, içmeye ve bizimle yatmaya cesaretiniz yoksa!

Dünyayı yıkılmanın eşiğine getirenler

Sözüm ona sağlıklı olanlar!

İnsanoğlu dinle!

Senin içinde su, ateş ve sonra kül ve külün içindeki kemikler.

Kemikler ve küller!

Gerçekliğin içinde veya hayalimde değilken ben neredeyim?

İşte yeni anlaşmam:

Geceleri güneşli olmalı

Ve ağustos da karlı

Büyük şeyler sona erer, küçükler baki kalır.

Toplum böylesine parçalanmaktansa yeniden bir araya gelmeli.

Sadece doğaya bak, hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin.

Bir zamanlar olduğumuz yere geri dönmeliyiz, yanlış tarafa döndüğümüz noktaya

Hayatın ana temellerine geri dönmeliyiz, suları kirletmeden.

Deli bir adam, size kendinizden utanmanızı söylüyorsa, ne biçim bir dünyadır burası?!

Şimdi müzik…

 

Andrey Tarkovsky – Nostalghia

Sevgiliyle Monolog

IMG_6931.JPG

Kötü insanlar öyle filmlerde dizilerde gösterilen gibi değiller biliyor musun? Kötü insanlar elinden tuttuğumuz, gözlerinin içine baktığımız, belki biraz belki çok sevdiğimiz insanlar. Gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyenler, fark etmediğimizi düşünenler, bizi aldatanlar kötü insanlar. Tanıyamadıklarımız, ya da yanlış tanıdıklarımız, konduramadıklarımız onlar. Bizi en fazla ihtiyacımız olduğunda terk edenler kötü olanlar. Sence intikam mı almalıyım? Bilmem. Belki de hayır. Yüzlerine karşı kötü olduklarını söylemeli miyim? Ya da en az onlar kadar kötü mü olmalıyım? Bir şey söyleyecek gibisin. Ama gözlerin, onlardan korkuyorsun. Seni yine ele verirler diye için için titriyorsun. Kendini savunmak istiyorsun. Ama çaresiz gibi görünüyorsun. Bir kelime daha etsen devamını getirmek zorunda kalacakmışsın gibi değil mi? Bir yalan daha, bir yalan daha… acınacak haldesin. Tek bir söz getirdim sana heybemde. Bir cümleyle birlikte. Şimdi kötülüğün ve sen baş başasın, hoşça kal.

Bir Sinema Dehası

011220142138348315131.jpg

Ahmet Uluçay’a…

Onu anlamadan, sinemayı anlayamaz sinema uğruna hayatını harcayan insan. Öyle bir kaç kitap yazmayla, onu bunu eleştirmeyle, bilmem kaç cilt mürekkep yalamayla Ahmet Uluçay’ı anlayamaz sinemacı, anlayamamalı! Ahmet olmak için, aşk gerek. Mesela “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filminin ödül törenindeki konuşmasını dinlemek gerek Ahmet Uluçay’ı anlamak için. Büyük yönetmenlerin ödül törenlerinde smokinlerle, grand tuvaletlerle verdikleri pozlardan sıyrılmalı. Sade, normal bir vatandaş olmalı belki. Bir kot pantolon, bir siyah tişörtle çıkmalı en büyüklerin gözü önüne. Belki de her şeyine sinemanın; yoksulluğuna, baskılarına katlanmalı aşk için. Onlarca kösteğine göğüs germeli, “Sen köylüsün, ne anlarsın sanattan, sinemadan!” diyenlere bir cevap olmalı. Sanat dediğimiz şeylerin aslında insanın doğasında var olduğu gerçeğini unutmamalı. Çocuksu duyguları, hevesleri kapital dünyanın zincirlerine vurmadan yarışmalı. Yapışmalı yakasına insan olmanın haklı gururunun. Sanatın aidiyetinin yalnızca sanatkara oluşunun paçasına bir makas atmalı. Ne didaktik, ne lirik olmalı. Şair olmalı, dahi olmalı, aşık olmalı ve yok olmalı.

Onu anlamak da yetmemeli sinema yoluna baş koymuş insana. Yönetmen olmak için onlarca film çekmek yetmezmiş, bir de en büyüğünden aşk gerekmiş, o bunu tüm Türkiye’ye gösterdi. İşine duyduğu, eşine duyduğu, arkadaşlarına, yurduna duyduğu aşkı hissetmeli insan. Meselemiz Ahmet Uluçay’ı hissetmek olmalı. Ve Her ne gerekiyorsa yapmalı, Ahmet Uluçay olmalı. Bunun için küçük bir köyde yaşamak gerekse en küçük köyü bulmalı, mitolojiden Çarşamba karıları beğenmeli kabuslarına. Sanatta rahat olmaz der bir hocam, ne kadar haklı. Belki de en rahatsız iskemlelerde uyumalı. Ya da yapıtını birine anlatmadan gözlerine uyku sokmamalı. Yalnız kalmalı, sokaklarda kalmalı, yapımcı yapımcı dolaşmalı. Kendine inanan temiz bir yürek bulmadan can vermemeye çalışmalı. Ahmet Uluçay’ın “Sinemayı Lumiere kardeşler bulmasaydı, vallahi ben bulurdum.” demesindeki gibi bir inançla yoğrulmalı. Bir arkadaş bulmalı, öncelik sıralamasında değerli olan her nesneyi birinci sıraya koymalı. Birincilik paylaşılır ona göre, ikinci olanı yapmaya değmez çünkü. Yapmışsa da geçim sıkıntısı, ne yapsın. Muavinlik de yapar insan çıraklık da. Ama bir gün yapmak istediği yapıta muhakkak ulaşmalı.

Bir tane uzun metraj, bir kaç tane kısa filmle yönetmen olunur. Sinema dehası da olunur. Buna Ahmet Uluçay denir. Ruhu şad olsun.

Karşılaştırma Yöntemi

IMG_4642.JPGİnsan gördüklerini kendi kendine açıklığa kavuşturduğu zaman, gördüğü maddeler veya olaylar arasında bir bağlantının olup olmadığı arayışına başlamaktadır. Bu ikincil ve daha karmaşık olan süreç, yine insanın hafızasında biriktirilmiş olmanın sonucunda, bilinçte kalan bağlantılarla stereotipler arasındaki karşılaştırmalar aracılığıyla oluşmaktadır. Stereotiplerle karşılaştırma yöntemi, cereyan eden olayların anlamını çözmek ve gerçekleri ortaya çıkarmak açısından son derece ekonomik bir yöntemdir. İşte bu iki süreç esnasında, izlenen olaylardan artık stereotip hafıza tarafından bilinen nitelikli bir farklılığın açığa çıkarılmasıyla, başka bir üçüncü sürecin doğuşu gerçekleştirilmektedir. Böylece insan bilincinde, görülenlerin sabitleştirilmesi ve anlaşılmasının yanı sıra, bir de bilinen ve görülen bağlantıların denetim amacıyla karşılaştırılması esnasına göre değerlendirme ve sonuçlar çıkarmaktadır.

Zaten kurgunun temel mahiyeti de bundan ibarettir. Karşılaştırma ve bunun sonucunda, olaylar arasındaki bağlantıları anlamanın daha nitelikli başka bir düzeyin ortaya çıkmasıdır. Bu anlatılanların ışığında varılması mümkün olan yargıya göre, karşılaştırma ilkesi yalnızca sinematografiye veya benzeri sanatlara ait değildir; aynı zamanda, insanın bilincinin çalışma mekanizmalarının da temel ilkesidir. İnsanın algılama organlarının önünde bir sanat yapıtının veya doğanın bulunması bu sonucu değiştirmez.

İnsan beyninin çalışma mekanizmalarının analizi, daha doğrusunu söylemek gerekirse, bu mekanizmaların daha basitleştirilmiş modeli, üzerinde ayrıca durulmasını ve derin araştırmalar yapılmasını gerektiren bir konudur. Fakat biz şimdilik , bilincin faaliyetlerine kendi izlenimlerini yükleyen algılamanın ilk süreçlerine döneceğiz.

Doğa ve doğanın evrimleşmesi, dünyanın durumuyla ilgili, devamlı faaliyet halinde olan enformasyon edinme gereksinimini insanın içine yerleştirmiştir. Bu gereksinim insanın doğasının derinliklerinden, kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanmaktadır. İnsanlar her saniye, kendilerine yönelik bir tehlikenin olup olmadığını kontrol etmek amacıyla, onları çevreleyen dünyayı kesintisiz bir şekilde takip etmektedirler.

Böylece insan psikolojisinin iki temel özelliğini açıklığa kavuşturmuş bulunuyoruz. Bunlardan birincisi, bütün gördüklerimiz arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmak ve ne türden olduklarını saptamak için, sürekli manik bir arayış, ikincisiyse, enformasyon edinmede kronik açlık duygusudur. İnsanlar çok ayrıntılı ve olayları anlamaya yetecek boyutlarda enformasyon edinmeleri halinde, ancak belirli ölçüde rahatlık hissedebilirler. Biz insanlar, genellikle davranışlarımızın bu özelliklerini, algılama ve bilinç mekanizmalarımızın bu faaliyetlerini kontrol edebilecek durumda değiliz.

Sinema ve Televizyonda Görüntü Kurgusu

Aleksey G. Sokolov

14/15

Ağrı Aksı

Hiç! Hiç sessizlik! Yanlış yerdeyim, yanlış yazıldım yarına, bir ben vardı dün. Unuttum. İçimdeki gün geceye dönüştü, harabe bir evin köşesinde çöpe atılmış bir yatakta izliyorum gökyüzünü, karar veriyorum. Ben artık yazıldığım tüm ölümsüz eserlerden siliniyorum. Tutmayın elimden çünkü başka bir dünyaya alışmaya çalışıyorum. Dokunmayın, ben buradan çok uzakta, yaşamak ağrısını dindirecek bir ağrı kesici arıyorum.

Histeri Klibi

Yankı! Bu duyduğumu sen de duydun değil mi? İnkar etme! Ben deli değilim, bu bir devrim, nasıl duymazsın güneşin doğum sancılarını, arşa uzanan çığlıklarını. Duvarlara çarpıyor, çöp tenekelerini yalayıp, dikenli tellerin arasında buraya kadar geliyor. Yolculuğu çok kısa değil, bu yüzden gün ışığı nefesimden çalıyor. Göğsümde bir baskı var, sen de aynı şeyi hissetmiyor musun? Yalan söylüyorsun! Daralıyorum, gözlerim kararıyor. Işığın tam içinde karanlıktayım. Sana söylüyorum. Dinle beni, gözlerim kapalı, etraf kırmızı, rüyada gibiyim, sararıyorum. Yanıyorum. Ten rengim eriyor, beyazlara ihanet ediyorum, o aydınlığın isteklerini yerine getiremedim, şimdi kötü olanı, sana dönüşüyorum.

Kulaktan dolma Tarkovsky Anısı

Tarkovsky’nin de gösterimine katıldığı “Ayna – Zerkalo” filminin Moskova’daki galasında, film sonrası Tarkovsky’ye filmle ilgili birçok soru sorulur. Eleştirmenlerin filmi tartışması o kadar uzar ki bir ara temizlik görevlisi kadın salona girer ve salondakilere, salonu temizleyeceğini, işlerinin ne zaman biteceğini sorar. İçerdeki eleştirmenlerden bazıları kadına “Burada çok karmaşık ve anlaşılması zor bir filmi tartışıyoruz, ne zaman biteceği belli olmaz.” gibilerinden bazı şeyler söylerler. Bunun üzerine temizlikçi kadın “Bunda bu kadar anlaşılmayacak ne var ki?” diye sorar. Bunun üzerine oradakiler şaşkın bir şekilde kadına filmden ne anladığını sorarlar. Kadın: “Sevdiklerinin ve onu sevenlerin hakkını asla ödeyemeyeceğini düşünen ve onları yeterince sevemediğini düşündüğü için vicdan azabı ve acı çeken bir adamı anlatıyor film” der. Bunun üzerine orada bulunan ve Rusya’nın yönetmen ve eleştirmen olarak önemli sinema adamları Tarkovsky’ye bakarlar. Tarkovsky “Bu sözlere ekleyecek başka hiçbir şeyim yok.” der ve konuşmayı bitirir.