Zihni ile Keş Arasında Amansız Mücadele

IMG_0233.JPG

Zamanda serseri kurşun çevikliği, yeleği üzerinde devrik liderinin resmi

Vücudu üzerinde gezintiye çıkmış belirgin fikri, sınırı geçmesin diye elli altın daha.

Henüz uyku ama gösterdiği bir asırlık rüya değil de ne?

Asıl olanı ne zaman ayıracak yalandan,

Hangi ırgatı düşürecek geçim derdi diye bir zalim ocağına,

Kuytularda korkak farelere kurduğu kapanları etkisiz kılsın diye,

Şimdi; yıllardır içinde ruhunu arayan zaman, şimdi olmasın diye

Salyangozların yaratıcısına yalvarıyor yahut onunla dalga geçiyor.

 

Zihni ki, bir rüya mı yoksa bu zihnine ilişen manyetik tecavüzler, bilemiyor

Yalpalayarak, yalın ayak gezintilerinin sonunu kumsallarda bitirerek

Yalan olmasın ama

Kum taneleri içerisinde gördüğü her haşereden aman diliyor.

-ki haşereyi pek sevmez gece vakitlerinde, geceler sarı tonlarında olmadığı sürece-

Gösteriş gibi de olmasın diye sessizce sunduğu sunakların hamiline 

Selvi boyunu, boynundan geçen kirli kanlara bulamaya kadar varacak belki inadı

Yanıyor, kavruluyor, durmuyor

Salyangozların yaratıcısına yalvarıyor.

 

 

Keş ise yirminci katlara bakıyor, zaman buraya kadar nasıl ilerledi diye

zihni meşgul,

Bakıcısıyla bilerek yahut bilmeyerek

Anlaşamayan ihtiyarlığının yüzlerini

Zemheri yeşillere yerleştiriyor, okkalı bir küfrü alınlarının tam ortasına yakıştırıyor,

Tahribata yeminli, tarihinden emin olamadığı imansız düşüncelerini

Gariban kolyelerinin kurşunlarıyla kırmızılara boyuyor.

Ressamlığı da kötü zaten, diploması karpuzcudan

O kırmızı oldu mu hiç bu ihtiyar yirmiliklere diye

Salyangozların yaratıcısıyla dalga geçiyor.

 

Bir İsim Dedi Rüyamda Tüm Mekanları Senden Bildim

Bilindik bütün kelimeleri sil, süpür

Yahut darmadağın bir odanın karanlığında

Tüm hatalarım zifir gözlerimde sürme

Desem de sür, uğrak mekanlarım senden geçer

Beni bu zehirden önce bir an da olsa bul

Mevzu sen diye görünse de sen değilsin sende olan

Bil diye söylediysem de düşün, özgürlük

Dedi bir bilge, çığırtkanlara selam et, düzgünlükten yani

Beni bu diyarlardan sen sür,

Desem de sürme, yanında kalayım diye, yalınlıktan

Yanlışlıkla olandan, aydınlık yarınlarda tutsak

Kaldıysak burada bir başımıza seninle ben,

Senden bilme, sen diye bildiğim dertlerimin sebebini

Eğri otur, doğru dur, omzunda binlerce ağırlık

Omurgan ne yapsın bunca tantanaya, memleket

Dağlık, darmadağınık bir köy İstanbul

En sevdiğin mekandan medet, bir dilek tut

Yarına ulaşamasak da, yarın olacak, yarın

Bizi kurtaracak, tek şey varsa eğer

Adı sen değil, senden bilme

Desem de kendinden bil, yarının adı, umut!

Duraklama Döneminde Duraklarda Bekledim

IMG_0997.JPG

Aylar oldu, hatta belki yıllar. Ben birikirim zannetmiştim, aslında sadece beklemişim. Arada bir beklemekle beklentiyle ilgili ağrılarım titreşiyor dizimde, yağmurdan diyorum, yağmurdan. Sözü yağmura vermek istiyorum.

Temmuz günleriydi, sıcak geçmiş yıllardan biri. Sokaklarda ortaokula yeni başlayacak veletler, bahçe duvarında topraktan pasta yapan kızlara hava olsun diye yüksekten konuşuyordu yeni aldıkları kramponları ve bekliyorlardı akşam eve dönecek babaları. İçlerinde babaları başka şehirlerde olanlar da vardı, onlar daha rahattı, herkes yokuştan inen arabaları görerek, tek tek koşuştururken evlerine, onlar son gelecek babayı bekliyordu sokağın yalnızlığını tatmak için. En çok onlar için yağardım o akşam vakitleri. Yalnızlıktan değil ıslaklıktan korksunlar da evlerine seğirtsinler diye.

Bazen öğlen yağardım tabi. Belli etmemeli çocuklara. Çünkü çocuklar çoğu şeyi anlardı o yaşlarda. Anlaşılmamak için epey çaba sarf ediyordum. Öğlenin sıcağında, maçın ortasında, pastaların süsleri yapılırken ansızın beliriyor, o küçük ağızlardan yediğim küfürlere aldırmadan çağlıyordum o minik şakaklarda. En küçük olanın ensesinden sırtına sızıyor, “Oğlum yağmur yağıyor lan!” sözlerine aldırmayan çocuklara inat olsun diye bir anda çöküyordum olduğum yere. Arada bir dua eder gibi bakışlarla karşılaştığımda maç bitene kadar erteleniyordum, ama er ya da geç hislerime hakim olamadan damlıyordum yoğrulduğum yere.

Bazı yıllar korkutuyordum da, sıfat ekliyordu bilim adamları ismimin önüne, “Bu sene hava kirliliği var, asit yağmurları geliyor, yağmurlu havalarda dışarılarda gezmemek gerekiyor.” diyordu haber bültenleri. Benim haberim yoktu ama bu mevzudan. Öylesine düşüyordum yer yüzüne.

Lafı fazla uzattı yağmur, şimdi sana dönelim.

Sen hangi okuldan gelmiştin? Hangisine yazıldın şimdi? Hangi servisi kullanıyorsun?

Sesin hala çınlıyor kulaklarımda, sahi sen nereden gelmiştin? Baban sürgün edilmişti değil mi? Antalya mıydı? Yoksa İzmir mi?