Yirmi ikinci günde şafak vaktinde
Bir küf kokusu içinde ve beyninde
Bir adam ağlıyor, bir kadın bağrıyor
Ağlama ki öyle demirden dövercesine
Bir bağırmak ki çığa benziyor
Bağrı yanık bir karpuz satıcısından
Bir çare istiyor, hocam saydım seni
Beni oku, üfle diyor.
Ağrıyor havaları, sis kokuyor üzeri
Nemden ciğerleri yapışmış birbirine
Bir köpek avluda bir uğultu ki uluyor
Dağların her taşında yankıları çağlıyor.
Saçları yanık hacı nine
Bir çare diyor, hocam saydım seni
Beni oku, üfle diyor.
Şeyh Galip’in çocukları bunlar
Felsefeden de anlıyorlar, ruhtan da
Ama bir kolej mezunu züppe profesörden
Nasihat dinliyorlar gebe halleriyle
Konu komşu ne der sonra
Tepeden ayağa pespaye bir dilenciden
Bir çare istiyor, hocam saydım seni
Beni oku, üfle diyor.
Daha da gelmez bu hava bu diyara
Zaten bir kuraklıktı ki ne iz bıraktı ne yol
Küfü yeşilden aldı da dağlara kaldırdı
Hatice öldü o dağlarda
Dağlardan taşlardan, her bir karıncadan
Bir çare ne olur, hocam saydım sizi
Beni okuyun, üfleyin ne olur.
Sabi sübyan, o dağ senin bu ova ötekinin
Kulak kesilip şehrin ağalarına
Kimseye göz açtırmamacasına
Vuracak o küf kokusu içinde
Bir şafak vaktinde
Denizden ve dahi bütün dehlizlerden
kimden olursa olsun, ne olur
bir çare,
dünyada ne varsa var diye bildiğim
hocam saydım hepsini
Beni okuyun, üfleyin.
Bir karpuz kesti üzerinde kanlı sofranın
Profesörler okudu ruhuna, üflediler de
Oysa bir köyün hocasının hayır duasıyla
Yirmi iki yıl oldu hala ayakta.