Yenilgi Sonrası Düşüşlerden Kanı Durmayan Yaralara Kabuk Beklentisi

Yine beklemek zulmüne göğüs germeye çalışmakta vücudumdaki her bir zerrem.

Deneme yanılma yöntemi ile savaşmakta beynim. Ben kimim diye sorduğum her kaldırım taşından ağır hakaretler işitmekte kulaklarım.

Beni mi bekliyorsun, kendini mi, karar vermeni bekliyorum.

Zamanın icadından önceydi.

Düştük binlerce metreden yeryüzüne, kırılmış bir tarafımız yok. Seninle ben kimseden taraf değiliz. Sadece geleceğe sahip çıkmaya çalışıyoruz. Kalemimize, defterimize, insanlığımıza rengimizi katmaya çalışıyoruz.  Biz aslında herkese biraz benziyoruz. Kimseden benzerlik beklemiyoruz. Gördüğümüz güzel gözlerden kahkahalar çalıyoruz. Biz seninle en güzel gecede, kayan yıldızların üzerinden bize koşan tane hesabı mutlulukları yakalamaya bile yeltenmiyoruz. Birbirimize yetiyoruz. Bir çıkma ekmek, bir bardak sütle yıllarımızı geçiriyoruz. Yeni yetme dert tüccarlarından ağır aksak övgüler duyuyoruz. Duyduklarımızla yetiniyoruz. Hikaye güzel devam ediyor. Ama artık unutuyorum.

Hah!

Şimdi hatırladım.

Sonra sen gidiyorsun. Ağlıyorum. En uzun geceden dakikalar çalıyorum. Zamanı ileri sarıyorum. Zamanım geçiyor, sararıyorum. Gel artık, seni bekliyorum.

Mesai Saatlerinde Gelen Düşünceler

Alkolün beyne saldırması gibi geliyorsun aklıma. Kim olduğunu bilmiyorum. Zar zor yüzünü ellerimle bir kağıda çizmeye çalışıyorum. Kaçıyorsun. Yalnız kaldığın zamanlarda acaba neler düşünüyorsun?

Göremiyorum. Seni en çok görmem gereken zamanlarda, göremiyorum.

Masadaki maket bıçağını şah damarıma dayıyorsun sanki. Aklıma gelmelerinin etkileri dünyaya yansımış olsaydı bence yörüngeden çıkardı. Yine de aklıma bir sigaranın ciğerlere hücum etmesi gibi gelmeni bekliyorum. Tozu dumana kat, ozon tabakasına olan kötü etkilerini de kabul ediyorum. Bekliyorum.

Issız gecelerde bir yudum su geçmiş gibi boğazımdan, ferahlamak istiyorum.

Herhangi bir problem olmadığını ifade ederken bile endişeli görünüyorsun. Belki de seni fazlasıyla tanımıyorum.

Bana hissettirdiklerin için seni sorumlu tutmuyorum. Bu yargılamak olur. Ben en adaletli yargıçların bile masaya vurdukları o çekicin sesinden ölesiye korkuyorum. Şimdi o yargıçların idama mahkum ettiği zavallıya son arzusunu sorması gibi fütursuzca konuşuyorum. Her neyse, en azından seni düşünüyorum, senden konuşuyorum.

Bazı kelimelerle aramda garip bir bağ olduğu inancına nereden kapıldım hatırlamıyorum. İçimden geçenleri sadece o kelimelerle anlatabileceğim kanısına nereden vardım? Belki de sana göre saçma. Bilmiyorum.

Bildiğim birkaç şeyden ibaret olan küçük bir dünyadayım, savruluyorum.

Sözlüklerden kelimeler seçiyor, anlamlarına karışıyorum. Sen kelimesinin anlamında senden bir şeyler arıyorum.

Bir mermi ateşlendi, gözlerinden anlıyorum. Namlusu bana doğrulmuş yargılardan barut kokusu sarıyor etrafı.

Savaş iki sektörde patlama yaratır. Birincisi silah diğeri inşaat. Benimle savaşma, ne müteahhitler para kazansın ne de silah tüccarları.

Kelime Kuyruklu Uçurtma

Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda neredeydin? Ben günler, hatta aylar boyunca seni aradım; bir kaldırım taşında, kalem kutumda,  yarında ve notalarımda. Masamın üzerinde onlarca kağıt. Her birinde seni aramışım, çizdiklerimden belli.

Her dün daha fazla kaptırıyordum sana, şimdi yoksun. En önemlisi de tadın yok.

Yani bir uyurgezer olsan bile kalkıp yanıma gelebilirsin. İhtimaller denizi işte. Ama sen bir heykel gibi soğuk kalma tarafındasın.

Kitaplarımın arasından çıkmalısın. Sana göre değiller. Aşktan, tutkudan, hırstan ve iftiradan bahsederler, sen bunlardan çok daha fazlasın.

Sen kalemime kağıt, dilimde ağıtsın. Beni ağzındaki herhangi bir sözden farklı kılma. Çünkü yalnız kaldığımda minör ezgilerime majör mutluluklar vermen için totemler yapıyorum.

Beni bu kuluçkadan kaldırma, gel beraber uyuyalım, sokak lambasının altında, yazılmaya değer görülmeyen yazgımızla.

İstanbul Gibi Aşk

Saat sensizliği yaklaşık üç buçuk saat geçiyor. Ve zaman akmaya devam ediyor. Kalbimin dışında, kapıların önünde metro çalışması sürüyor.

Uzaklık kavramı varlığınla bütünleşti.

Senin zamanla ilgili problemlerin vardı. Ve ben bu saatlerde her şeyi görmezden gelebilirdim. Yalın kalan her şeyden seni sorumlu tutabilirdim. Yapmadım. Bazen yapmam. Bazen de seni düşünürüm, beni düşünürüm, yalnızlığı düşünürüm.

Yazmayalı bir hayli vakit geçti. Beni yazmaya iten sebepler vardı, biraz bekledim. Beklemek… Yanılmaktan türüyor. Nasıl diye sorma, ben de bilmiyorum. Bazen bazı şeylere körü körüne inanırsın, benim gibi. Sana inandığım gibi.

Yalnızlık… Geçenlerde yalnızlığımı ayakkabı çekeceğiyle giydim. Eğreti durmadı inan bana. Bazen inanamazsın.

Bir bakmışsın otuzundasın. Sen ve ben ayrı mekanlarda ayrı kollarda başkalarına sevinç gözyaşları döküyoruz falan. Belki de umutsuz olmamalıyız.

Bazen etrafımı gece görüşü ile izliyorum. Bazen termal bir kamerayla. Belki de gülünecek şeyler hala vardır diye. Buluyorum da. Geçenlerde sevdiği adamın evlenme teklifine evet diye bağıran bir kadının vücut sıcaklığından heyecanını izledim. Galiba biraz ayıp ettim, seni aldattım. Kimsenin vücuduna teknolojiyle temas etmek istemezdim.

Yine sahilde kayıklar sirtaki yapıyor. Ve senin ismin benim ismimi her zaman sevdi, biliyorum. Bu yüzdendir ki yan yanalar iplerin elinde. İlerleyen zamanda neler görürüm bilemiyorum.

Bazen bilmeyişlerimin beni hayatta tuttuğuna inanıyorum. Bazen yalanlar söylüyorum. Bir şekilde devam ediyorum işte, önemli olan bu.

Detayları seviyorsun, seni hissetmenin buruk yalvarışlarını tanıyorum.

Her tarafım ikinci derece yanıklarla çevrili ve ben seni ambulans sirenlerinin en tiz çıktığı saatlerde de seviyorum.

Soru Sağlamaları

Bir deli çığlığı saatler. Bir deli kalksa şimdi gelse yanımıza dese ki ben deli değilim. Kaçımız inanır? Zaman dursa saatlerimiz konuşsa dese ki ben zaman değil miyim? İşlemiyorum artık. Kaçımız delirir? Biz bu zamana kadar hep istediğimiz şekilde yaşadık. Kalksa biri dese ki bundan sonra benim istediğim gibi yaşayacaksınız? Hangimiz onun istediği gibi yaşarız. Hangimiz ölümü tercih ederiz. Bunlar tercih meselesi. Biz sevmeden ne kadar yaşayabiliriz. Kalbinden bir ruh çıksa, dikilse karşına ben bunu sevmek istiyorum dese. Onu yine de engellemeye mi çalışırız yoksa tamam senin istediğin olsun bakalım mı deriz? Biz bilmeyişlerimizin kurbanıyız. Biz sevmeyi sevmekten ibaret sayanlarız. Biz yazamayanlarız. Biz yaşayamayanlarız. Biz ulaşamayanlarız. Biz kavuşamayanlarız. Bir cam kırığı kalksa kırıldığı yerden dikilse karşımıza dese ki konuşma artık sen konuştuğun için biz kırılıyoruz. Ben konuşmaktan vazgeçerim. Benim vazgeçişlerim mucizelere bağlı. Bir mucize nereye bağlı? Soruların çok cevapların az olduğu yerlerden geliyorum. Bana bir cevap ver. Bütün sorularıma cevap olsun. Bana bir soru sor aklımda başka soru kalmasın.

6. Duygu

Güneş gibisin, aydınlatırsın, ısıtırsın belki de yakarsın. Ve ben bir buzul gibiyim. Sıcaklığın ulaşmıyor bana. Kalbim erimiyor teninin sıcaklığında. Seni hissetmenin güzel yanları vardı. Sonra soruşturduk yalnızlıkları ve sözlüklerden aradık aydınlıkları. Bize yetemediğimiz zamanlar oldu. Bir cam şişenin içindeki mektuplar gibi umutsuzca yazıldık yeryüzüne. Seni sevmiyorum değil. ama bilmiyorum işte. Belki de bir karga önyargısı üzerimizde. Bilmiyorum. Yalnızım ve bunu sen gittiğinden beri bana verdiğin bir hediye olarak kabul ediyorum. Bir taş kesildi bedenim, ve ben artık en garip senim. Serinim. Bir rüzgar gibiyim. En çok yağmurun altındayken şahlanırdı hislerim. Ve ben artık histeriğim. Deneme yanılma yöntemini pek sevmezdim. Denemeden yanıldığımı farkettiğimde yenilmiştim. Yenilendim, ayağa kalktım. Dur, yüzüne bakmak istiyorum. Seni bir aynada yok etmeliyim. Ben en çok dizginlediğin çizginim. Duygularımın mahut kaderisin. Kesinsin ve ataletimin tesirisin. Yüzün yok olmalı, sesin yok olmalı, bedenin çürüyüp toprağa karışmalı. Ölüme alışmalısın, yokluğuna alışmalıyım. Beni tanımıyorsun, çünkü ben senin bile bilmediğin o iyi yanınım.

Hakiki Yalnızlık

Karanlığın etrafından sessizce doğdu güneş, etrafını sarıp sanki bir suçluymuş gibi kıskaçlarla yok etti ışığın yokluğunu. Dümdüz bir adamdı, doğruldu, etrafına bakıp hazırlanmaya koyuldu. Amacı işe gitmekti, ama biraz dikkati dağınıktı, kravatı da öyle. Sabahları toplu taşımaya binmeyi severdi. Her sabah kalkıp nefret ettiği insanlığa bir şans daha verirdi. Her gün binlerce şans heba edilirdi. Her gün binlerce mahkemede binlerce suçlu affedilirdi. Yanlış bir notadan girmişti hayata, hayat zirveye doğrulurken, detone olmaktan korkardı. Bu yüzdendir ki minimal yaşardı. Kendine ait eşyası yoktu. Kitaplarını kütüphaneden alırdı. Kütüphaneci Ali ile araları da pek sıkı fıkıydı. Tabakları çatal, kaşık, bıçağı plastik kullanırdı. Arada bir kafasına esti mi köşedeki esnaf lokantasında adam gibi yemek yerdi. En büyük eğlencesi yalnız kalmaya çalışmaktı. Bir türlü beceremedi. Her yalnız kalmak istediğinde binlerce insan olsun istedi etrafında. Gerçekten bir gün ne istediğini bilecek miydi, bilinmez.

Öğlen vakti gelmişti, ağaçlar kendinden başka kimseye gölge vermez olmuştu. Asfalt parlamaya, billboardlar sararmaya başlamıştı. O öğlen diğerlerinden farklıydı. Zordu bir kere. Engebeli arazileri sevdiğinden sanıyoruz, çıktı bir gökdelenin tepesine. Dur dediler, yapma, etme dediler dinletemediler. Attı kendini aşağı. Cebinde bir notla göç etti buradan;

“Belki bu sefer hakiki yalnızlığı bulabilirim”

Bok bulursun…

Af Faaliyetlerinde Yetersizlik Dramı

Duydum ki büsbütün göç ediyorsun bu evrenden. Sana az kalmıştım, şimdi fazlalığım ve yalnızım. Etrafım kalabalık, üç tane hüner insanlarda, üç adımda babalık, arkadaşlık, düşmanlık.

Seni duydum. Bu evrendeydin son saatlerinde. Bir fotoğraftın, çıktın o mezardan ve aynaya baktın sonra, sonra bana baktın. Beni yargıladın, yalnızlıkla astın.

Kelimeler çıkmıyor ağzımdan, isyan ediyor yazgıma. Konuşmalıyım, son sözlerimi söylemeliyim, çünkü benim evrenimden kaybolduğunda artık tanışmıyor olacağız. Gözyaşlarım kelimelerimi ıslatıyor şimdi.

Çıkmamalı şemsiyesiz diyorlar, etrafı arıyorlar, bu fırtınaya şemsiye kar etmez diyip çıkmıyorlar.

Dudaklarım kurudu. Ben senin ellerini bir kere tuttum. Şimdi tüm eller yabancı bana. Yüzüme bir kere dokundun, şimdi bütün yüzler aşina bana. Gittin mi, ses tellerimi titreştiremediğim için mi terk ettin beni. Oysa gitme diyecektim. Kalbimdeki bir kan pıhtısının suçu, diyemedim. Seni metruk bir evin avlusunda terk ettim. Oysa ben cennettim. Cenneti senden esirgedim.

Affetmek ne garip kelime, çıksa dudaklarından geri dönüşü yok. Ben geri dönüşü olmayan her şeyden korkuyorum. En yakıcı gün ışığımda bir ağaç olmaktan seni azlediyorum. Issızımda sesini kısıyorum. Son çığlığını bir yıldıza armağan ediyorum.

Kutup yıldızıma sesleniyorum, biraz yana kay. Sabah oluyor. Haydi şimdi beraber kaybolalım.

Mücadele

Kendi askerleri tarafından derdest edilmiş bir komutan gibi çaresizim şu sıra. Kelimeler seçiyorum. En sevdiğin kelimelerden bir roman yazıyorum. Ne çok uzun ne çok kısa, tam ayarında. İnsanlar bilgi arıyor ansiklopedilerde. Bense tüm yazılmışlarda seni arıyorum. Koparıyorum içinde sen olan kağıtları. Ellerimde tonlarca kağıt, hangisini nereye yapıştırsam diye düşünüp duruyorum.

Algılarla savaşıyorum, kimseye aldırmadan. Kapılara vuruyorum, canlarını acıtmadan. Kağıtları asamıyorum. Hepsi masamda. Elime bir çakmak geçiyor. Bir sigara sarıyorum. İçine sen koyuyorum. İçmeye kıyamıyorum. Nerde olsan aklımdasın biraz diyor şarkıda. Biraz mı diye çıkışıyorum. Hep.

Her fotoğrafın ayrı düşmanım. Her fotoğraf makinesini ayrı kıskanırım. Yüzündeki tebessümü onlar yerine bir kere bana bağışlasan şimdi tüm duvarlar dostum olacaktı. Oysa beni sevmiyorlar şimdi. Onlardan korkuyorum. Korkularının üzerine gitmen gerek diyordu birileri, oysa korkularım benim üzerime geliyor. Bunalıyorum, kalkıp üzerine doğru koşuyorum. Duvar kayboluyor. Binlerce metreden aşağı doğru düşüyorum. Belki bir paraşütle gezmeliydim. Kuşlar uçuyor yardımıma. Biri cebinden bir harf çıkarıyor, bu seni yere indirir diyor. İnanıyorum, inancım beni yere indiriyor. Yer, yüzüme bir yumruk indiriyor.

Kanıyorum.

Asfalt Yarığında Hayat Yanılgısı

Gün neyi beklerse beklesin, biz geceyiz. Işık kime vurursa vursun, biz karanlığız. Sevabı onlar kazansın, biz günahız. Eğilip yerden bir avuç çakıl taşı al. Biz o kadar yıldızlarız. Uzun yazılar yazarken terleyen eller, uyuşan parmaklarız. Sevgiliden ayrılma sancısıyız. Belki de birer sanrıyız.

Gerçek misin diye soruyorum yağmura, şakaklarıma bir cevap indiriyor, susuyorum. Durmadan, hiç durmadan çağlayan o pınardan sanki seni içiyorum.

Geç kalmışız gibi görünüyor mutluluğa. Olsun, bir taksiye binip öndeki mutluluğu takip etmesini söyleriz. Son sürat yakalamaya çalışırız. Tam yakalayacakken yavaşlarız belki. Belki sadece içimizdeki buluşma arzusudur bizi yollara düşüren. Bu arzuyu da yok etmeyelim şimdi. Yol kenarındayız biz. Hep yoldayız. Biz yoluz. O üşüten, o terleten, o bilinmeyen asfaltız. Çiçeğiz belki, asfaltın küçük yarıklarından fırlayan.

Ciddiyetin batağından kaçmışız. Her kuruntu karnındaki gürültüyü er ya da geç doğurur. Bizden, biz hariç her şey çok güzel olur.

Major Revolver

Bilmediğim şarkılara eşliğimsin. Neredesin? Yıllardır bu soruyu sordum gördüğüm her notaya. Notalar görünmez deme dikkatli bak. Biraz kır şu zincirlerini. Lütfen biraz anlamaya çalış beni. Ben deli değilim! Bakma bana öyle, ben çaresiz değilim!

Tamam şimdi sakinim. Biraz yaklaş. Uzakta olman beni mutsuz ediyor. Bir kere sarıl şu silahlarına ve beraber dolduralım mermilerini. Ortak bir karara varmadan sıkalım etrafa. Biraz duy beni, kulaklarımdan çığlıklar atıyorum biraz gör beni.

Dostlarımızı bilmeliyiz. Yoksa helak olup gideceğiz. Sevme beni, sevdiğinde ikimiz de yok olacağız. Korkma yaklaş ama tüm dokunuşların dostça olsun yüreğime. Ve tam her şey yerli yerindeyken kaybol kağıdımdan. Bunun için bir silgi lazımsa sana ben sana silgi de olurum. Ayrılık ve vuslatın birleşimiyim. Beni bulunduğum durumdan kurtarmaya çalışma.

Yakınlaş insanlığıma ve vur beni gövdemin tam ortasından. Uzanayım tüm yalnızlığıma..

İnsan Üstü Sanat Eseri

Büyük bir engelle karşılaştı, kimliğim.

O kadar derinde hissediyorum ki yokluğu,

varlıkla mutlu olamıyorum.

Ben anladım,

senden başka hiçbir şey için güzelliği

yazılarıma sığdıramıyorum.

Taş kesildi bedenim,

ara ara içerden yokluyorum.

Bağırıyorum;

“Sesimi duyan yok mu?”

Kimsecikler yok.

Yine aldandım.

Son kalan gücümü de

bu cümle için heba ettim.

Çürüyorum.

O taşın içini sadece sen görüyorsun.

Sen de görmezden geliyorsun.

Ne kadar ayıp. Yaptığından değil,

yapmaya tenezzül etmediklerinden yakınıyorum,

ne acayip.

Bir sürü obje var etrafımda

kalkıp birine uzansam,

yaptığın sanat eserinden eser kalmaz,

şimdilik duruyorum. Sadece bekliyorum.

Hava kararıyor,

sana sevgilim dahi diyemiyorum.

Ses tellerimi akort ettikten sonraya güzel bir şarkı saklıyorum.

Işık yokluğa teslim oluyor.

Sana bir şey itiraf etmem gerekiyor.

Ben karanlıktan korkuyorum.

Beni bu hale getirdiğin için sana kızmıyorum.

Sadece ufak bir ricam olacak.

Işıkları yaksan da, uyuyamasam olur mu?

En azından yaptığın bir şeyden şikayet etme hakkım olur diye düşünmüştüm.

Sana karşı mahcubum.

Seni görünebilir kılmaya çalışıyordum.

Oysa ben kimim ki?

Hak etmediğin gibi davrandım.

Ufacık bir özür yetecekti,

ama o zaman doğru yaptığımdan emindim.

Şimdiyse artık hiçbir şey yapmaya mecalim yok.

Sadece son yakın olsun diye umuyorum.

Yanlışlıkla hareket ettim sanırım,

hoşça kal gün doğumu,

dağılıyorum.

Bahis 3

$RF1X1EU.JPG

Sahtesin, belli!

Yüzünde renk yok

Verdiğin kitap, aslında yok

Kokusu yok

Başımı göğsüne yaslıyorum

Ayin yok

Kalp atışı yok

Yaşıyorum diye yalan söylüyorsun

Sigaran yok, müzik yok

Kendine gel!

Burada yalnızsın, iz yok, gölgen

Yok!

Bir dakika’

Galiba opera bitti

Uyanıyorum!

Bahis 2

IMG_9688.JPG

Şimdi atar damarında olması gereken kan kağıdımda

Bu kutlu bir yalnızlık

Kurbağa sesleriyle dibe doğru batıyorum

Bir diken gibiyim, ellerine batıyorum

Nabzını kontrol ettim

Normalin altında

Seni bir kağıt kesiği öldürecek

İnanabiliyor musun?

Yalansa tüm bunlar

Bitir bu acıyı

Benim en büyük yanlışım

Seni kandırabileceğimi sanmak

Vücudundan arta kalanlar beni boğmaya çalışıyor.

Korkuyorum…

Karantina

IMG_1075.JPG

Hiç

Hiç, sessizlik

Yanlış yerdeyim

Yanlış yazıldım yarına

Bir ben vardı dün

Unuttum

İçimdeki gün, geceye dönüştü

Artık sizi göremiyorum

Harabe bir evin köşesinde

Çöpe atılmış bir yatakta izliyorum gökyüzünü

Karar veriyorum

Ben artık

Yazıldığım tüm ölümsüz eserlerden siliniyorum

Tutmayın elimden

Çünkü başka bir dünyaya alışmaya çalışıyorum

Dokunmayın

Ben

Buradan çok uzakta

Yaşamak ağrısını dindirecek bir ağrı kesici arıyorum

İgloda Misafirlik

IMG_9809.JPG

Ana hatlarında beliren büyük bir urun tanımıyla beynimin derisinde kalitesiz benler bulundu. Değer verdikçe gördüğüm azaldı. Metabolizmam ruhani dengemin veremediği refahın intikamını almakta kararlı. Zamanı varken en azından bir şeyler yapmalı. Onlardan uzaklaşmalı. Zeminin yerini derinim almalı, en zeki beyinlerden sürekli irin mi akmalı? Zamanı varken bu evi yakmalı. Yüksek katlı apartmanda aranan dünya düzeninin yağlı urganı asansör boşluklarında bulundu. Gülüşleri duydukça, kalbim yaralandı. Dizlerinden alınan her bir hareketin sorumluluğunda bu sefil insan hakkı. Buralardan buzullara kaçmalı. Yanında olmayacaklardan zamanı saklamalı. Yalnız bir filozof öğüdünden iyidir dost kazığı.

Kara Tahta Yazıları-8

IMG_8769.JPG

Yakından tanıdığım insanların cesetlerini bir budist tapınağında yaktım. Budaya saygılarımı sunup oradan uzaklaştım. Kaçtım, kaçmasam beni seveceklerdi, ki sevilmekten hiç hoşlanmam. Yalnızlığıma göz koydu üç beş ihtiyar rahip, eşlerini öldürdüler, çocuklarını uzak diyarlara sürdüler. Yapmayın dedik dinletemedik. “Birlikte zor zamanlardan geçtik” dedi bir tanesi, içeriğini sorduk, söylemedi. Çok da lazımdı sanki. Bağırdık aniden hep birden “Yapma!” Diye. Bizi duyan herkes durdu. Duymayanlar da duranları görüp durdu. Oysa şaka yapacaktık ayin hazırlığındaki bir bilgeye, her şey gibi bu da kaka oldu. Bu aralar yalnızlıklarımızın bir merhemi yokmuş gibi davranmaya karar verdik. Fazla ilgiye gelemiyoruz götümüz kalkıyor hemen. Oysa bizim ne çok iyiliğimizi düşünen var. Hepsi yalancı, hepsi riyakar. Yalnızlığın en büyük kanıtı bir olacakken iki olmaktır.

Bahis 1

IMG_8902.JPG

Karşımda! Görüyorum.

Masada üç çeşit kitap kokusu

Dışarda koşturan insanlar

Bir metro istasyonu

Topuklu giyen kadınlardan korkuyorum

Sesleri kalp atışı gibi

Ben yaşamıyorum

Kokain yalnızlığı, burun akıntısı

Evin her köşesi yalan

Şimdi ölüm kadar yalnızım

Seni kandırdım, seni sevmiyorum

Ölü dostlarımın mektuplarını

Yastığımın altında saklıyorum

Yorgun Ben

IMG_3948.JPG

Gidenler, gitmekte olanlar

Kalbinde bir düzine sevgi taşıyanlar

Bir hevesten saatlerce yıllarını çalanlar

Pişman olan, yanılanlar

Dönmek için uğraşmayanlar

Artık bıraktığınız yerde değilim

Ben artık öylece bırakabileceğiniz bir ben değilim

Değiştim

Bunu istemedim

Kağıtlardan yardım istedim

Kimseden kimsesizliği istemedim

Hediye edildim

Yollarca dağlardan sürgün edildim

Ezildim

Yalanlar

Aynı mahkemede yargılar

Aramızdan ayrılanlar

Arkasından konuşulmayanlar

Sağlar, sağ salim gideceği yere varanlar

Geleceğini bulanlar

Bulutlar

Buz gibi saatlerin akreplerinde ezildim

Gün doğumundan öldüm, yenildim

Giden ben değildim

Binlerce suçlu arasından adi ilan edildim

Bahsedenlerden vurgun yedim

Kelimelerden azad

Cümlelerden men edildim

Kararlar

Günlerce gece olanlar

Tıkılıp bir odaya

Yıllarca zamanı olanlar

Belki bir mahkuma edilmiş iftiralar

Ağrılar

Altın tozu itiraflar

Harfi harfine yazıldım, bir çırpıda silindim

Dünya sizin olsun

Ben bir kez sevildim.

Denge Denklemi

IMG_20150708_195820.jpg

Yanlış yazılmış üç yüz otuz üç harf ile yalnız kalmak, yaratıcı bir düşünce mahsulü elde etme olanağı getiriyor olsa da reddediyorum şiir yazma isteğini. Düne şiir yazmak, güne şiir yazmak, yanmak veya yanılmak, kalitesiz istekler silsilesi. Bana göre üretmek en büyük cahillik demişti. Keşke dünya kalem ve kağıttan ibaret olsaydı, dünyevi dertlerimizi ekranlar yerine başka bir nesneye aktarabiliyor olsaydık. Yalnız kalmasaydık mesela, düşünce yolculuklarında tepinirken, ayaklarımız yere değseydi uzak yerlere giderken. İşimle evimin arası kronometrelerce uzak olmasaydı. Belki de uzak kelimesinin harfleri arasına bir yanlışlık olup yerleşmeli insan. Sonuçta yanlış yazılan uzak, yakındır. Bu aralar ters düşüyorum düşüncelerimle.  Tezatlık ahraz bir istek beynimin derinliklerinde. İlginçtir ki uzun zamandır senli benli rüyalar görmüyordum, olacak ya dün gece gördüm.  Beynimle barıştığım zannedilmesin hemen. Hesabını verecek hain, göremediğim rüyaların, duyamadığım şarkıların, anımsayamadığım ruhların. Zaten bunlar olmadan nefes alış verişlerim biyolojik bir devamlılık mecburiyetinden ileri gidemiyor. Rüyalarımdan çıkarım yapabilirsiniz. Aksiyon eksenlerimiz tutmuyor. Dengemi bozmayınız. Bilirkişilere göre en devamlı görünmezlik yoklukla meydana gelir. Kadehlerimizi görünmezliğimin devamlılık hatasına kaldıralım..

“Hervsey’de”

Karanlık

IMG_6843.JPG

Geceyim, karanlık etraf

Zaman kimdir, kimden taraf

Gümüşe bakan yılgın bir sarraf

Bakır yüreği etti bertaraf

Bir hastalık, ciğere dizildi saf saf

Yalnızım burada, onlar bitaraf

Adım araf, alın yazım araf

Şimdi dağlar kadar yanılsam

Yollar kadar yazılsam

Ve annem kadar sarılsam

Varlık kadar yok olsam

Her ne kadar ben olsam

Her yerim talan

Adım araf, alın yazım araf

İntiharı İntizar

IMG_4692.JPG

Bu bir intihar mektubu değildir. Belki de mektup bile değildir. Zaten mektupların amacını yanlış anladı insanlık. Mektuplar birine yazılmamalıydı. Öylesine yazılıp öylesine bir yere gönderilmeliydi. Tanıdık insanlara mektup göndermek ayıp sayılmalıydı, olmadı. En güzel mektup, sahipsiz, yersiz, yurtsuz, renksiz, kokusuzdur. Bir bildiri değildir. Ben intihara benzetiyorum biraz. Yan yana gelince belki bu yüzden kulağa hoş geliyorlar. Yalnızlığın sonu intihar mektubudur.

Düşüncelerin derininden yıldızlar yerine, el ele bir mağaza vitrini önünde en sevdiği elbiseyi izlemek gerekiyordu birlikte. İlk adımı intiharın, ölüme en uzak olduğun zaman atılır. Duygularının değişebileceğine inanmalısın. İnanmak kaybolmakla kardeş sayılır. Kesin konuşmak cehaletin tavla arkadaşı, önemsiz insanların “El alem ne der?” en büyük merakı. Sahi, bırakalım bunları, nasılsın? İyiyim demen için sorulan sorulardan biri olduğumu düşünüyorum. Hep beklediğim cevapları alıyorum. Seni gördüğüm o kaldırım kenarı, bir yanlış anlayıştı, belki de hayatımdaki en büyüğü. Her bir uzvun benden kaçar gibi. Dur artık! Yeter kaçtığın. Seni bulacağım ve bir sonraki intihar mektubunu senin için yazacağım…

Usul Sarmaşığı

maxresdefault.jpg

Yok, yok, yok, yok;

Eğer bir yerde artık tartışılmaz bir usul oluşmuşsa yeni bir usul yaratın dedi. Zira bir şeyi yapmanın şekli, yani usulü amacının önüne geçmekte. Amaçtan çok usulü kutsanır olmakta sonra. O şeyi sevmek yetmez olmakta, o sevginin herkes gibi gösterilmesi, sevmekten daha önemli sayılmakta. Kardeşlerim usul kavga sebebi yaratmakta. Usul gelse gelse yol manasına gelir ve eğer gerçeğe gitmekse maksadınız herkes kendi yolunu bulmalıdır. Siz bir ana yol yapar ve gerisini yasak ederseniz eğer dedi, ya yol yolsuzluk, ya da yolsuzluk yol olur dedi.

Bana Bir Şeyhler Oluyor

Yılmaz Erdoğan