Sancı Devridaimi

SAM_2229.jpg

Umursamaz bir adam vardı. Önce kendini bulmaya çalıştı. Olmadı. Kendini bulduğunu sandığı insanlardan kaçtı. “Bu nesil benim neslim değil. Yanlış zamanda yanlış yerdeyim” dedi. Dediği kadar vardı. Var olduğu kadar yoktu. Kaçtığı yerde bir ağaç kovuğu buldu, saklandı. Bir asır geçti, uyudu, uyudu, uyandı, kovuktan çıktı. Şanslıydı. Hala kesmemişlerdi saklandığı ağacı. Bir orman iş merkezi olmamıştı, şanslıydı. Ama sadece bu kadar şanslıydı. Yalın ayak koşup sahile indi. İndiği yer sahil değildi, beton istilası, ağaçlar üzerine oturulabilecek şekilde kesik. Seyyar satıcıdan bir çay aldı. Ayaklarını binadan aşağı sarkıttı. Aşağısı denizdi. Düşünmeye başlasa düşünmeden edemezdi. Bu yüzden erteledi. Yanında bir kız belirdi. Yaşlı gözleriyle bir mendil istedi. Adam cebinden bin yıllık mendilini çıkardı. Kıza uzattı. Eli mendil gibi bembeyaz oldu. Kadının eli kirliydi, değdi, elinin kirlendiğini düşünüp çayı eline döktü. Bir mendil gibi eridi gitti eli. Çaya kızıp denize döktü. Deniz çayın rengine büründü, kız üzüldü. Üzgün hali buharlaştı, yağmura dönüştü, bin yıllık hayat sağanak oldu, dünya üzerine düştü, düştüğü yerden yerildi. Akşamına yenildi, içildi. Kelimeler dağıldı, sözler azaldı, kadehler kalktı, sağlığına içildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir