Kalksa da geçse şu üşüyen ateşin başına
İçimdeki sıkılgan ve bir o kadar doğurgan korku
Elini uzatsa da yaksa kendi canını
Acısını hissetsin diye o güzel ismin vücudu
O ki her dert onda, deva da uzakta değil
Ama uzak yakında, ardı ardında ve dağ başında
Bir korku ki her anda ve yakında
değilse de yaklaşmakta
Kalksa da geçse şu içime sinmeyen ateşin başına
İçimdeki şu utangaç ve bir o kadar haklı özlem
Ne olur diye yalvarsa, ne olur!
Yakma artık sık sık boğazıma giden ellerimi
eksi kırklarda dolaşırken sokakları
Yüzünü görmek için uzattığım yolları
Hayaliyle koşuşturduğum ırmak kenarlarını ve
komidinden devşirme sörf tahtamı
Yakma artık ne olur
İçimde büyüyen rüzgarları
Öldüyse şimdi, gerçekten öldüyse
Ne olacak şu yirmi yıllık körpe vücudu
Kalksa da geçse şu gözlerimi yeşerten ateşin başına
İçimdeki şu bakire ve bir o kadar şuh sevgi
Sulak yerde yetişmese de o devrimci otlar
Temizlemeye çalışırken mezarını beş liralık bahşişe
Somurtkan yüzlü arsız veletler
Ne verirsen abi uyanıklığıyla ismine sövecekler
Duymazdan geleceğim bense
Lanet olacak her içime çektiğim nefese
Çünkü hatıraydı korumak gereken bekaret değil
Kalksa da geçse şu öldüresiye dövülmüş ateşin başına
İçimdeki sağır ve bir o kadar geveze uyku
Sen diye dinmese bilinmez bir mekanın uğultusu
Yine de sen diye devrilmese o demirden putlar
İçinden geçtiği iki yanında aslan figürleriyle bir koridor
İkinci tekilden sıyrılsa da bilinse
Ayakların altından süzülen bir zeminle
Uğrak bir çıkmaz sokağa çıksa sen diye
Yani dese ki kalkıp boylu boyunca uzanan bir dilenci
İki yüzlü dilenci
Hissikablelvuku
Nereden sokuldu bu his koynuma
Ne bu cinnet kovuğu başımda
Vursa boynumu da uyansam, kahpe kabus, sorgu
Kalksa da geçse şu ateşten perişan ateşin başına
İçimdeki şu yüz bin tonluk küfür ve yargı
Salkım saçak yağmurların altında yağmalanan
Ahraz. Bir enkaz, bir saz, devasa bir bağnaz
Söndürse diline değmeyen bir nefesle
Dindirse kederi, dumanı tüten bir keşişle.