Ruhi ve Üç Bin Yüz Yetmiş İki Yaşında Bir Kadın

Ne umursamaz bir adamdı.

Önce kendini bulmaya çalıştı,

geçen sefer de denedi,

yine olmadı.

Kendini bulduğu insanlardan da kaçtı üstelik.

“Bu nesil benim neslim değil.

Yanlış zamanda yanlış yerdeyim” derdi.

Dediği kadar vardı.

Biraz fazlasını söyledi fakat hiç farkına varmadı.

Çok zeki değildi.

Ama geçmişe duyduğu özlem bildiğinden değil,

gördüğündendi.

Çığlıkları yankılanırken daracık bir hücrenin duvarlarında,

var olduğu kadar yok olmayı fark etmenin verdiği huzuru

kamburunda taşımaya çalışırken yoruldu.

Hiç dert etmedi, bilmem kaç kilometre bölü saat ile esen lodosa

devrilmedi de üstelik.

Kaçtığı yerlerde ağaç kovukları

buldu her birinde bir asır saklandı.

Son kovuğa saklandığından tam yarım asır geçti, çıktı.

Uykusunda neler değişti diye bir dakika bile düşünmedi.

Onun devri değildi.

Belki de gelip geçmişti de farkında değildi.

Ahir zamandı çünkü, devirler bir hafta sürüyordu artık.

İki sözünden biri “Tarih, tereddütten ibarettir.”

Ne garip adam!

Bekleyerek geçmişi geri getirebileceği fikrini nereden edinmişti?

Şanslıydı.

Hala kesmemişlerdi saklandığı ağacı.

Sadece bu kadar şanslıydı.

Etrafına bakmadan yalınayak koştu.

Nereye gideceğini biliyordu.

Belki de bildiğini unutmamak için uykusunda sık sık bu yolu tekrar ediyordu.

Koşturuyordu,

ayakları onu nereye götürüyordu,

koştuğu yerde ne bulmayı umuyordu?

Emin adımlarından belli. Ne yaptığını biliyordu.

Tam denizin kenarında bir anda durmak zorunda kaldı.

Sanırım artık devrinin geri gelmeyeceğinin farkına vardı.

Ama gülümsedi.

“En azından” dedi,

“En azından seyyarlar ölmemiş, buraya kadar,

yüzyıllar boyunca yapılmış bir muhalefet var en azından!”

Bir karton bardakta çay aldı, ikramdı.

Denize en yakın ve en uzak noktaya,

betona oturup ayaklarını aşağı sarkıttı.

Düşünmeye başlasa düşünmeden edemezdi.

Bu yüzden erteledi.

Yanında bir kadın belirdi.

“Bodrum katlarda günahlar birikir.”

Ağlamaklı sesiyle bir mendil istedi.

Cebinden ipek mendilini çıkardı, kadına uzattı.

“Bodrum katlarda cinayetler işlenir.”

Oysa o mendili kutlu bir amaç için saklamıştı,

ama artık önemli değildi.

Zaten devirden umudu kesmiş,

öylesine bir yerde,

seçilmemiş bir saatte ölmeye karar vermişti.

“Bodrum katlarda bisikletler eskir.”

Zamanın devinimine ettiği mukavemet,

bedenini çürütmüş olacak ki

az önce kanlı canlı görünen adam

ruh gibi bembeyazdı. Titriyordu bir de üstüne.

Elini yıkamak istedi, denize eğildi,

galiba esnekliğini kaybetmişti,

bir anda kendini denizin dibinde buluverdi.

Yüzme de bilmiyordu, neydi bu deniz sevgisi?

Dibe doğru batmaya başladığında

kadının dudağındaki son cümleyi duydu,

“Bodrum katlar karanlıkta gizlenir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir