Yorgunluğundan bahsetmek istemiyor,
yalnızlığından konu açılsın istemiyor.
Sevdiğini görüyor, söylüyor,
herkesten biraz anlayış dileniyor.
Büyük harflerle kurulmuş her cümleyi
dilinden susturucuyla çıkarıyor.
Kiminin kalbine, kiminin beynine
nişan alıyor. Vuramıyor.
Kelimeler nereden geliyor?
Şaşırıyor. 29 harften bu kadar anlam nasıl türetilir,
bu kadar kombinasyon nasıl anlamlı hale getirilir,
nasıl bazı kombinasyonlar diğerleriyle bir araya geldiğinde
birkaç farklı anlama gelebilir?
Ruhu mu bu sözlük silahını kullanıyor,
beyni mi ruhunu? Anlayamıyor.
Dünyada yaşamak diye bir şey varsa tarif edin de bilsin.
Ben bilmiyorum.
Dizdiği bütün harfleri arka arkaya ateşe veriyor da
alevinden ısınamıyor.
Isı da yok zaten, bunları nasıl düşünebiliyor?
Farkında değil ne yapıyor, ne yazıyor,
nereye doğru koşuyor,
hangi harflerin birbiriyle düellosundan doğan
kelimelerle koşması gerektiğine karar veriyor?
Soru eklerini insanı yormak üzere tasarlamış dilbilimciler.
Bu hainliğe katlanamıyor.
Her kombinasyonun köklerine kibrit suyu dökmekle
geçse ömrü, dışlansa etrafındaki bütün beyin tecavüzcülerinden,
eleştiri diye bir batağa düşse, hiçbir şeyden memnun olmasa
yeniden başlar bu savaş. Hem de daha bilinçli bir savaş.
Kazananın olmadığının farkında olarak,
vakit kaybı olduğunu bilerek.
Ne acımasız bir hergele şu zaman.
Geçmese, dursa da dövüşü bitse.
Tam da ruhunu dilimden fırlatacakken
silahı tutukluk yapsa.
Ne güzel olur böyle ölse.
Ölse de yenilse.